Ayça Pınar Doğan
2 min readNov 2, 2021

Bilmediğim bir hayata, yolculuğa, anıya duyduğum bu özlem. Ve arkamda bıraktığım bana bir veda. Beni tanımlayan, sabah uyandığımda ne yapacağımı bildiğim beni arkamda bırakmaktı amacım.

Gemilerin amacı limanda durmak değil diyordu okuduğum bir söz. Kendimi bildim bileli limanın bilinirliği bana güven verdi ama içimde hep bir tanımadığım dalgaların özlemi. Ben kolayca terk edebilen insanlardan değilim. Olduğum kişiyi, bulunduğum yeri, sevdiğim insanları. Evimdeki sarı koltuğun rahatından ayrılıp uzaklara gitmek bana hiçbir zaman kolay gelmedi. Hissettiğim huzursuzluk da hiç susmadı ama. Belirsizlikten bu kadar korkan bir insan için kendimi oldukça bilinmez durumlara soktum hayatım boyunca. 16 yaşımda dünyanın öbür ucunda bir evde uyandığım sabahla başladı belki de, kim bilir.

İçimdeki ses diyor ki, korkma. Bana güven. Kanıtın olmak zorunda değil bir sonraki adımda karşına güzel şeyler, güzel insanlar, olasılıklar çıkacağına dair. İnan bana, peşimden gel. Beynimse beni rahatlığa, güvenirliğe ikna etmeye çalışıyor. Deli misin kızın , sen diyor, ne yapıyorsun? Ya pişman olursan. Senin yerinde olmak isteyen bir sürü insan var. Gelsinler olsunlar o zaman diyesim geliyor. Ben bu hayatı başkaları için yaşamıyorum ya, diyesim.

Hayatım boyunca hep bir izin alma hissi ile yaşadım. İzin değil, af dile diyen söz benle hiç tanışmamış görünüşe göre. Ama artık neredeyse 30 senesini dolduracağım bu hayatta kimseden izin almam gerekmediğini, kendi hayatımdan mesul olduğumu ve 5–10 sene sonra keşke demek istemediğimi fark ediyorum. Ve anlıyorum ki ben ve hayatım aslında başka kimsenin o denli umrunda değil. Herkes kendi hayatını yaşıyor, savaşlarını savaşıyor ve belki keşkeleriyle bir köşede televizyon izliyor.

Bu bilinmezlik bana ne getirecek, bilmiyorum. Şu anda beynimin ve iç güdülerimin içinde olduğu bu bağırış da bir gün biter elbet. Görelim bakalım.

Ayça